Hepimizin gündeminde Coronavirus var ve tedirginlik yaşıyoruz. Peki bu kadar tedirgin olmaya gerek var mı. Tedbirleri aldıktan sonra hastalığa yakalanma olasılığı düşük. Peki yakalandık, o zaman da çok tedirgin olmaya gerek yok çünkü iyileşme oranınız nerdeyse %99 (ben daha da yüksek olabileceğine inanıyorum çünkü farkına varmadan geçiren ve test yapılmayan çok insan olduğunu düşünüyorum, yapılan çalışmaların bir kısmı bu görüşümü destekliyor, yani bugünler geçecek). Tamam Corona tanıdığımız tanımadığımız birçok insanı ölümüne neden oluyor. Hele genç insanların kaybı hepimizi korkutuyor, üzüyor (arkadaşlarına kızlarım küçük sahip çıkarsınız diye yazdıktan sonra kaybettiğimiz Dr. Yavuz KALAYCI gibi). Hastalanırsak diye tedavi ile ilgili haberleri dört gözle izliyoruz. Zaman zaman tedavinin korunmanın önüne geçtiğini hissediyorum. Hatta tedavisi bulunsa da korunmayı (sosyal mesafe, maske, el yıkama) bıraksak diye düşünüyoruz. Dönem dönem mucize tedavi diye haberlere (hem yazılı-görsel medyada hem de sosyal medyada) tanık oluyoruz.
Bu yazının amacı hangi tedavinin başarılı olduğunu anlamanıza ve anlamamanıza yardımcı olmak ve tedavinin reyting uğruna gereğinden çok konuşulmasının sakıncalarından bahsetmek ve bu krizden en az hasarla çıkmak için aslında herkes tarafından bilinen ama bazılarımız tarafından uygulanmayan önerilerimi tekrarlamaktır. Yazının ilk kısmı biraz teknik gelebilir ama bu kısım kısa.
Tamam hastalığı tanıdıkça tedavi seçeneklerimiz arttı ama daha yolun başındayız. Hangi tedavi daha başarılı şu anda yorum yapmak hem zor hem de doğru değil. Önce tedavi seçeneklerimiz neler (sadece isimler) bunlara bakalım. Tedavi seçeneklerini (bir kısmı iddia, bir kısmı kullanılıyor) 3 grup altında incelemek mümkün:
1.İlaçlar: Hidroksiklorokin sülfat (sıtma ilacı), Oseltamivir (grip ilacı), Azitromisin (antibiyotik), Favipiravir (virüs ilacı), Remdesivir (virüs ilacı), Lopinavir/ritonavir (AIDS ilacı), Tosilizumab ve diğer anti-sitokin/anti-inflamatuar, Kortikosteroid (kortizon), Enoksaparin (kan sulandırıcı), Auranofin (altın), Dornaz alfa (kistik fibrozis ilacı), İnterferon beta, Vitamin..
2.Destekleyici tedavi: Oksijen, solunum makinesi, damardan sıvı, ateş düşürücü, tansiyon yükseltici…
3.Diğer: Plazma, kök hücre..
Bunları niye yazdım. Elimizde en az 10 tane ilaç ve birçok da destek alternatif tedavi var. Hele ilaçların birlikte kullanılması, başlangıç zamanları gibi durumları da düşünürseniz bir hasta için onlarca farklı seçeneği olabilir. Her hastanın da farklı özellikleri var, yaş, cinsiyet, sahip oldukları hastalıklar…
Bu tedavilerin çoğu son 2-3 ayda gündeme geldi ve bu tedavilerde de değişikliğe gidildi. Birkaç örnek vermek istiyorum:
1.Sağlık Bakanlığı kılavuzunda Azitromisinin ne zaman kullanılacağı, zamanlaması değişti
2.Trump tarafından oyun değiştirici olarak tanıtılan sıtma ilacının faydası olmadığı iddia edildi ama hala birçok ülkede kullanılıyor
3.Hastalığın pıhtılaşma bozukluğuna yol açtığı anlaşılınca tedaviye kan sulandırıcı eklendi
4.Tansiyon hastaları eğer ACEİ veya ARB içeren ilaç kullanıyor ise corona infeksiyonunda zararlı olabileceği iddia edildi (ama ilgili kuruluşlar yeterli kanıt olmadığı için değiştirmeye gerek yok demişti, ben de kullanıyorum değiştirmedim), daha sonra yararlı olabileceği yayınlandı. Bakalım bu bilgi de değişecek mi.
5.Sigara: Sigaranın içenlerin avantajlı olabileceği tartışılıyor. Nerden nereye. Belki doğru belki yanlış ama bilimsel düşünce ön yargısız olmayı gerektirir.
Bu kadar kısa sürede bu kadar çok sayıda tedavi değişikliği hem normal hem değil. Bir yandan zamana karşı yarış içindeyiz, bir yandan meşhur olmak isteyenler sansasyon peşinde. Bilimsel dergiler bile insanlığa yararlı bir bilgi gecikmesin diye normal zamanda yaptıkları hakem değerlendirme süreçlerine tam uymuyorlar. Bu arada kısa bir bilgi de vermek istiyorum. Normal zamanda bile yapılan tıbbi araştırmaların %90’ı hatalarla dolu olabilir, tıpta bilgilerin hızla değişmesinin bir nedeni de budur ve bu değişiklikler tıbbi şarlatanların çok işine gelir. Ama %90’ın hatalarla dolu olmasından daha önemlisi %10’luk bir kısmın doğru olmasıdır (bardağın dolu tarafı) ve tıbbi gelişmeleri tetikleyen de doğru araştırmalardır (bu %10 tıbbi şarlatanlar hoşlanmaz). İçinde yaşadığımız pandemi sürecinde yapılan araştırmalara bu gözle bakmak lazım, muhtemelen hata oranı %90’lardan da fazla olacaktır. Bir ilaç çalışmasının 4 aşamadan oluştuğu ve her aşamanın aylar sürdüğü hatırlanırsa mucize tedavi diye sunulan ilaç zararlı bile çıkabilir. Kılavuzlar, hekimlerin tecrübesi, sağlık personelinin özverisi ile bu süreç en az hasarla atlatılacaktır, atlatılmaktadır. Bu nedenle mucize tedavilerden ziyade destekleyici, klasik, bilinen tedavilere ulaşabilmek genel olarak tedaviyi olumlu etkileyecektir.
Hangi tedavi daha başarılı olduğu sorusuna gelince. Sanırım onlarca tedavi seçeneği onlarca farklı hasta grubu var iken pandemi ortamında yapılacak araştırmalarla bir sonuca varmak ne yazık ki şimdilik çok düşük olasılık. Bu verilerle bırakın televizyonları corona kongrelerinde bile bir sonuca varmak zor.
Ülkeleri kıyaslarken kullanılan ölüm oranları da yanılgılara açık, ölüm oranlarını etkileyebilecek bazı parametrelerden bahsetmek istiyorum:
1.Ülke nüfuslarının yaşı: Hastalığın gençleri daha az etkilediği biliniyor, yani nüfusu genç olan ülkelerde ölüm hızı düşük olmalı (ortanca yaş Türkiye 32, Almanya 46, İtalya 47).
2.Test sayısı: Yapılan test sayısı arttıkça ölüm hızı düşer çünkü az sayıda yapılan testlerde öncelik genellikle belirtisi fazla olan ağır hastalardır. Örneğin çok test yapan İzlanda’da (ortanca yaş 38) ölüm oranı %1’den düşüktür.
3.Yapılan testin güvenilirliği: Halen kullanılan testlerin hiçbiri %100 güvenilir değil, hepsinin hata payı var, bir kısmı az bir kısmı çok, bir kısmının ise hiç bilinmiyor.
4.Ölüm tanıları: Tipik corona bulgusu olup test sonucu negatif hastaların istatistiklere katılıp katılmaması.
5.Diğer: Sağlık sistemi, gelir düzeyi, gelir dağılımı.
Bu parametreler benim aklıma gelenler.
Ölüm oranı %1’den bile düşük olsa Corona hayatımızda bir süre daha olacak, tıbbi etkileri azalacak, ekonomik etkileri artacak. Ben ülkemizde salgının tepe noktaya ulaştığını, inişin başladığını ama bu inişin ne yazık ki hızlı olmama ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum. İşte bu nedenle tedavilerden ziyade korunmaya önem vermemiz gerekir. Toplumun morale ihtiyacı olabilir, var ama hastalıktan kurtulanların hikayeleri daha önemli. İyileşen hastaların hikayelerinde coronayı nasıl kaptıkları (evden çıkmayan iki tanıdığımın kapma yeri büyük olasılıkla market alışverişi) daha da önemli.
Gelelim herkesçe bilinen önerilerime:
1.Maske, maske, maske: Herkes maske takmalı, açık havada bile. Açık havada maske ile yürürken 5 metre yanımdan geçen sigara içen birinin dumanını içimde hissettim.
2.Takılan maske burnu da içermeli: Maske aksesuar değildir.
3.Sosyal mesafe: Kendimizi corona kabul edip etrafımızdakileri korumalıyız.
4.Açık alanda sigara: Maske ve sosyal mesafe kuralını bozmamalı. Sigara içereken sosyal mesafe en 5 metre olmalı.
5.Risk altındaki insanlara maske dışı koruyucu ekipman: Siperlik, eldiven, bone, tulum…
6.El yıkama: Önce kendimizi, sonra etrafımızdakileri korumak için.
7.Evde kalmak: Zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamak gerekir.
Sonuç olarak ölüm oranı %1’den bile düşük olsa Corona hayatımızda bir süre daha olacak, tıbbi etkileri azalacak, sosyal, psikolojik, ekonomik etkileri artacak. Bu süreci ancak toplumsal korunmayı bireysel tedavinin, sansasyonun önüne alabilirsek en az hasarla atlatabiliriz. Evde kalmak ve maskeyi kullanmak, doğru kullanmak bu günlerdeki en önemli vatandaşlık görevimizdir.
İlgilenenler için bir Zaytung haberi:
TV Kanallarının Artan İhtiyacına Yanıt Vermek Üzere 2 Yıllık Televizyon Hekimliği Meslek Yüksek Okulları Kuruluyor…
İlgilenenler için corona ile ilgili diğer yazılarım.
Sağlıklı günler, koronasız günler.
Prof. Dr. Tekin Akpolat
NOT: Burada okuduklarınız genel bilgilerdir, doktorunuza danışmadan tedavide değişiklik yapılması sakıncalı olabilir.
Her türlü yayın hakkı saklıdır©
Bilimsel amaçlarla kaynak göstererek alıntı yapılabilir
Daha ayrıntılı bilgi için: www.tekinakpolat.com