Çapkınlık uğruna böbreğinden oldu: Organ mafyası, organ ticareti

Organ bağışlamak isteyen kişilerin korkularından bir tanesi organ mafyasının eline düşmektir. İnsanın kendini savunması için haklı ama gerçek yaşam, hele ülkemiz açısından yersiz bir korkudur. Mafya sözcüğünün Türk Dil Kurumu sözlüğünde anlamı Yasa dışı işlerle uğraşan, zor kullanarak birtakım gizli çıkarlar sağlayan örgüt tür. Gerçekten de her türlü organ ticareti yasa dışıdır, yani işin içinde mafya vardır.

O zaman organ ticaretine bakalım. Pratik olarak organ ticaretini 3’e ayırabiliriz:

1.Organlarını satmak isteyenler ile organ satın almak isteyen hastaları buluşturan organizasyonlar: Günümüzde en yaygın olan bu uygulamadır, medyaya konu olanlar da çoğu kez bunlardır, burada unutulmaması gereken organını satacak olan kişinin kendi rızası ile organını satmasıdır. Böbreğini satmak için aracı olmam isteği ile bana epey kişi başvurmuştur. Kimi evinin borcunu, kimi oğlunun kumar borcunu kapatmak niyetindedir. Hepsine organ satmanın çözüm olmadığını söyledim, ne yaptılar bilmiyorum, Allah yardımcıları olsun. Öte yandan böbreklerini satmak isteyen kişilerin beklentileri ile gazetelerden okuduğum piyasa fiyatları arasında dağlar kadar fark vardı. Bundan 25 yıl önce ülkemizden Hindistan’a böbrek nakli için giden çok hasta olmuştu, bu hastaların bir kısmını dönüşlerinde takip ettim, gitmeden bizimle konuşmamışlardı, tanımıyorduk, dönünce sorunlarını çözdük veya çözemedik, kaybettiklerimiz de oldu. Böbrek için ödedikleri para o günün koşullarında 20.000 Amerikan doları idi. Böbreğini satan kişinin payına düşen ise sadece 1.000 Amerikan doları idi (bugünkü kurla yaklaşık 4.000 TL). Böbreğini satan kişiye bir de bahşiş verilirmiş.

2.İnsanları öldürüp organlarını çalanlar: Bu ancak savaş koşullarının olduğu ülkelerde/bölgelerde olabilir. Ülkemizde böyle bir olay olmamıştır. Deprem zamanında bile olmamıştır. Nedenini biraz sonra daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum.

3.Ölmek üzere olan kişilerin organlarını çalanlar: Asıl korku budur ama şehir efsanesidir. Ülkemizde olmamıştır. Organ Bağışı ve Medya kitabımdan bir bölümle neden olmadığını anlatmaya çalışayım.

ORGAN BAĞIŞININ/ORGAN NAKLİNİN PERDE ARKASI

Organ ticareti ve organ mafyasını anlayabilmek için bağışlanmış organların nakledilmesinde ne tür aşamalardan geçildiği iyi bilinmelidir. Bir sanal örnekle yaşananları anlatmak istiyorum.

 

Bir firmada satış görevlisi olarak çalışan Mustafa Yılmaz,  25 yaşında, evli ve bir çocuk babasıdır. İşi gereği sık seyahat etmek zorunda kalan Mustafa Bey trafik kazası geçirir. Olay yerinde ilk müdahalesi yapılan hasta yarım saat içinde acil servise getirilir. Acil serviste ilk değerlendirilmesi yapılır, vücudunda çok sayıda kırık ve beyin kanaması tespit edilir. Hızlı bir şekilde ilgili uzman hekimler tarafından değerlendirilir ve beyin tomografisi çekilir. Nefes alıp vermesi giderek bozulan hasta hızla ameliyata alınır, başta beyin kanaması olmak üzere tüm sorunlarına müdahalede bulunulur. Yaklaşık 6 saat süren ameliyattan sonra hasta yoğun bakım ünitesine yatırılır. Hastanın nefes alıp vermesi durduğu için solunum makinesine bağlanır ama beyin kanaması solunum merkezini etkilemiştir. Hasta artık solunum makinesine bağımlıdır, makineden çıkarıldığı anda birkaç dakika içinde kaybedilir. Doktorlar beyin ölümünden şüphelenirler. Beyin ölümü tanısını koymak için uzman doktorlar heyeti (Kardiyolog, nörolog, beyin cerrahı ve anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanı olmak üzere 4 kişiden oluşur) toplanır. Beyin ölümü tanısını doğrulayan uzman doktorlar heyeti 12-24 saat sonra hastayı yeniden değerlendirmek üzere ayrılır.

 

Organ nakli koordinatörüne hasta bildirilir. Organ nakli koordinatörü hasta ile ilgili temel bilgileri toplar ve beyin ölümü tanısının kesinlik kazanmasını beklemeye başlar. 12-24 saat sonra yeniden bir araya gelen uzman doktorlar heyeti beyin ölümü tanısını kesinleştirir. Hastanın doktorları, yakınlarını hasta hakkında bilgilendirir.

 

Organ nakli koordinatörü için işin en önemli ve zor kısmı başlamıştır: Beyin ölümü gerçekleşmiş hastanın yakınları ile konuşmak. Konuşmanın ne kadar zor olduğunu anlamak için ailenin durumunu gözümüzün önüne getirmeye çalışalım:

 

Genç yaşta kocasını kaybeden ve çocuğunu babasız büyütmek zorunda kalan bir anne. Üstelik beklenmeyen, çok ani gelişen ve aileyi perişan eden bir tablo. Böyle bir hasta yakınına hastanızın yaşam şansı kalmadı demek zorunda kalmak hiçbir hekimin hoşlanmadığı ve istemediği bir durumdur. Beyin ölümü ihbarı zorunlu bir durumdur ve organ nakli koordinatörü mevcut yasalar gereği bu konuşmayı yapmak zorundadır. Ailenin bağış yapması veya yapmaması yasal hakkıdır. Organ nakli koordinatörü bir de organ bağışı deyince şok halindeki hasta yakınlarının duyguları karmaşıklaşır, çok değişik tepkiler verebilirler. Hastanın hanımı Nuran Yılmaz haklı olarak düşünmek için zaman ister ve aile büyükleri ile konuyu konuşur. Daha önce bir yakınını böbrek yetmezliği ile kaybeden Mustafa Yılmaz organlarını bağışlamıştır. Eşinin organını bağışladığını hatırlayan Nuran Yılmaz, organ bağışını eşinin vasiyeti olarak kabul eder ve Organ nakli koordinatörüne olumlu yanıt verir.

 

Artık zamana karşı yarış başlamıştır. Verici Mustafa Yılmaz’ın organlarının kullanılıp kullanılmayacağı ve en uygun alıcıları saptamak için gereken testler yapılır. Diğer merkezlerle (Ulusal Koordinasyon Merkezi) temasa geçilir. Organ naklini yapacak ekiplere haber verilir. Organ bağışına gece yarısı karar verilmişse bile, laboratuvarlarda çalışanlar hemen hastaneye gelirler. Bu testler genellikle 6-8 saat sürer. Kalp, karaciğer ve 2 böbrek için uygun alıcılar hastaneye çağrılmaya başlar. Alıcıların ameliyata hazırlanması da genellikle en az 6 saatlik bir süre gerektirir. Bu süre sonunda organlar ya bu hastanede takılır ya da başka bir merkeze gönderilir. Organlar takılana kadar özel sıvıların içinde saklanır. Kornea (gözün saydam tabakası) naklinin aciliyeti yoktur. Hasta seçiminde amaç en uygun alıcıyı bulmak, takılan organların en uzun süre çalışmasını sağlamaktır. İşin en can sıkıcı kısmı hastaneye çağrılan hastalara organların başka hastalara takılacağını söylemektir. Takılan organa göre ameliyat süresi birkaç saatten 24 saate kadar uzayabilir. Organ nakli yapan ekibin nerdeyse gece gündüz demeden en az 24 saati kesintisiz olarak bu işlemlere gider, diğer bütün işler ertelenir. Organ takılan hastaların yüzlerindeki mutluluk bütün yorgunluğu unutturur.

 

Çıkarılacak bazı dersler:

1.Hasta çok kısa sürede hastaneye yetiştirilmiş

2.Kişi hastaneye geldiği zaman yaşıyor/organları çalışıyor

3.Hastanede yoğun bakım ünitesi var

4.Hasta yoğun bakıma yatmış

5.Hastanın solunum makinesine bağlanması

6.Beyin ölümünden önce tüm tedaviler yapıldı

7.Beyin ölümü olana kadar organları alacak ekibin hastadan haberi olmadı

8.Hastayı takip ve tedavi eden doktorlarla organ nakli yapacak ekip birbirinden bağımsızdır

9.Organ nakli koordinatörü var

10.Hastanede organları saklamak için özel sıvı var

11.Organ bağışını yakınları ile paylaşmış

12.En az 20-30 kişi devrede

 

Ülkemizde organ nakli yapan merkez ve organ nakli donanımına sahip merkez sayısı sınırlıdır. 20-30 kişi değişik aşamalarda görev almıştır. Bu gerçekler akılda tutulduğu zaman ülkemizde bağışlanmış organların organ mafyasının eline geçmesi mümkün değildir.

 

Günümüzde bu kadar yaygın bir organizasyonun gizli kalması mümkün değildir. Bu nedenle ‘Ölmek üzere olan kişilerin organların çalınma’ düşüncesi bir şehir efsanesidir. Şimdi de kitapta yazdığım şehir efsanelerinden bahsetmek istiyorum. Buna benzer olaylar günümüzde de zaman zaman sosyal medyada yayınlanmakta, yayılmaktadır. Paylaşanların iyi niyetinden şüphem yok ancak sonuç organ bağışının engellenmesi oluyor.

 

ŞEHİR EFSANELERİ (Organ Bağışı ve Medya kitabımdan)

 

Bana gelen 3 adet elektronik posta ile başlamak istiyorum. Yönlendir seçeneği ile başkasından gelen bir mektup benle birlikte çok sayıda insana yollanmış yani bir dönem için sürekli bir elektronik posta trafiğine neden olarak çok kişi tarafından okunmuş.

 

Mektup 1

Olay Amerika’da geçiyor. Bir genç partiye gidiyor ve bir iki bira içiyor. Güzel bir kız yanına geliyor ve sohbet etmeye başlıyorlar. Kız onu başka bir partiye çağırıyor ve oraya beraber gidiyorlar. Bir iki bira da orada içiyorlar. Bu biraların içinde uyuşturucu madde var ve çocuk uyanınca kendisini içi buz dolu bir küvette buluyor(çıplak olarak). Kendi göğsünde rujla “bu durumdan kurtulmak için 112’yi ara” yazıyor. Çocuk aradığında polis sırtında iki tane kesik olduğunu görüyor ve ondan sonra iki böbreğinin çalınmış olduğunu öğreniyor. Çocuğun gittiği parti düzmece ve gittiği ev ise 1-2 gün önce kiralanmış ve sonra da içi bomboş olarak terkedilmiş. Çocuk şimdi diyaliz makinesına bağlı şekilde kendi dokusuna uygun bir böbrek bekliyor ve bu böbreklerin tanesi karaborsada 10000 dolara alıcı buluyormuş.

Sadece bilginiz olsun istedim. Aman dikkat.

Küçük bir düzeltme: Amerika’da acil durumda aranması gereken telefon 112 değil 911’dir.

Mektup 2

“Bir genç Cumartesi gecesi bir partiye gidiyor. Çok eğleniyor, birkaç bira içiyor. Partiden tanıştığı bir kız ondan çok etkilenmiş görünüyor ve onu başka bir partiye davet ediyor. Hemen kabul ediyor ve diğer partinin gerçekleştiği yerde birkaç bira daha içiyor. Daha sonra anlaşıldığı üzere birileri buna uyuşturucu veriyor (hangi uyuşturucu olduğu bilinmiyor). Bu genç sabah uyandığında kendisini içi buzla doldurulmuş bir küvette çırılçıplak buluyor. Hâlâ içkinin ve uyuşturucunun etkisinde olduğunu hissediyor ve etrafına baktığında yalnız olduğunu anlıyor.

Göğsünde rujla yazılmış bir kağıt olduğunu fark ediyor.

Kağıtta, ‘112’yi ara, yoksa öleceksin!’ yazıyor.

Hemen 112’yi arıyor Ama nerede olduğunu, ne içtiğini, kimlerle olduğunu bilmediğini söylüyor. Operatör hemen bir aynanın karşısına geçmesini söylüyor. Genç, göğsünde hiçbir anormallik görmüyor ama operatör sırtına bakmasını söyleyince, sırtında 2 tane büyük yarık olduğunu farkediyor. Bunun üzerine operatör, onun tekrar buz dolu küvete dönmesini ve orada ambulansı beklemesini söylüyor. Hastanede yapılan incelemeden sonra, onun 2 böbreğinin çalınmış olduğu anlaşılıyor. Her böbrek karaborsada 10.000 dolar ediyor (gencin bundan haberi yok tabii). Daha sonra anlaşıldığına göre ikinci parti tamamen sahte, bu işe karışan insanların çok iyi tıbbi bilgileri var ve verilen uyuşturucu eğlence amacını içermiyor. Şu anda bu genç hastanede, onu yaşamda tutan bir alete bağlanmış durumda ve hâlâ dokularına uygun bir böbrek bekliyor.

Bu mafya çok iyi örgütlenmiş ve finanse edilmiş durumda, profesyonellerle çalışıyor. Büyük şehirlerde aktif durumda ve görünüşe göre en çok New Orleans, New York ve bir söylentiye göre İstanbul ve Ankara’da da faaliyet gösteriyor. 112, bu suçu artık tanıdığından dolayı, kişileri hemen aynaya yönlendirerek, olayın boyutunu anlamaya çalışıyor.

Bu mektup Yeni Şafak gazetesinde 28 Temmuz 2002 tarihinde gazeteci Resul TOSUN’un köşesinde ‘Buzla doldurulmuş bir küvette çırılçıplak!’ başlığı ile de yayınlanmıştır.

Mektup 3

Arkadaşlar lütfen okuyun ve dağıtın. Olay, bir tanıdığımın çevresinde olmuştur. Apartmanın üst katına yeni bir kiracı taşınır. 1 ay sonra alt kattaki komşunun kapısı çalınır. Kapıyı çalan üst kata yeni taşınan kadındır. Oğlunun doğum günü olduğunu, okuldan arkadaşlarının geleceğini, yeni taşındıkları için oğlunun çok arkadaşı olmadığını söyleyip, sizin oğlunuz da bugün doğum gününe gelsin diyor ısrarla.

Kadın da doğal olarak peki diyor ve oğlunu üst kata doğum günü partisine gönderiyor. Aradan epeyce vakit geçiyor, oğlu gelmeyince yukarı çıkıyor, içerden müzik sesi geliyor bangır bangır ama kapıyı açan yok. Derken diğer komşular da kapıyı çalıyor ama açan yok. Ardından kadın kocasını arıyor derken polise haber veriliyor.

Kapı kırılıp içeri girildiğinde, evde sadece bir müzik seti olduğu ve sadece camlara tül perde takıldığı görülüyor. İçerde ise hiç kimse yok. Evi dolaştıklarında bir de bakıyorlar ki kadının oğlu banyoda küvette, tüm organları çalınmış ve oğlu ölmüş.

Maalesef ki böyle kötü bir haberi duyurmak istemezdim ama benim de canım gibi sevdiğim yeğenlerim var ve asla hiç kimsenin başına böyle bir şey gelsin istemem. Lütfen dikkatli ve temkinli olun.

Tanrı böyleleri ile karşılaştırmasın.

Bu tür şehir efsaneleri değişik ülkelerde farklı şekilde anlatılıyor. Almanlara göre bunun Kapalı Çarşı versiyonu var, biz Kanada versiyonunu biliyoruz. Sayın Vural Ülkü’nün 1997 yılında Türk Dili Dergisi’nde yayınlanan makalesine göre “çalınan böbrek” söylencesinin kaynağının, “İkinci Alman Televizyon Kanalı (ZDF) “nda 1979‘da yayımlanan ve konusu organ çalıp satan bir çetenin polis tarafından yakalanışı olan bir polisiye film olduğu düşünülebilir.

Organların kaçırılması o kadar kolay değil, organlarınızı bağışlamaya korkmayın. Umarım uzun yaşarsınız organlarınız size hizmet eder ama daha önemlisi umarım organ yetmezliği nedeni ile yeni bir organa ihtiyacınız olmaz.

Sağlıcakla kalın.

Prof. Dr. Tekin AKPOLAT

Daha ayrıntılı bilgi için: Organ Bağışı ve Medya (2007) kitabı